11 Ocak 2012 Çarşamba

Eşekarısı




“1948 yılında kızına Şiir adını koyan edebiyat öğretmeni annem Adalet Erkök’ün anısına…” kitabın ithafı, yazarın hayatını özetlemeye yetecek bir cümle gibi. Annesi edebiyatın en anlamlı dalıyla isimlendirmiş kızını ve Yılmaz’ın hangi mesleği seçerse seçsin edebiyat dünyasıyla göbek bağını kesmesine izin vermemiş.
Şiir Erkök Yılmaz başarılı bir öykü yazarı. 1970lerde öyküleri yayımlamaya başlayan yazar döneminin farklı ve yenilikçi üslubunu ince ince işlemiş öykülerine. YKY’nin toplu olarak bastığı öyküleri Eşekarısı, yazarın edebiyat serüvenine şahitlik ediyor. Beş kitabı bir arada sunuyor yayınevi okura. Bu ‘toplu eser basımı’ bazen olumsuz eleştirilere maruz kalsa da, bir yazarı tanımada, ona istediği anda ulaşmada ve müellifin değişim ve/veya gelişimini görmede bulunmaz bir nimet oluyor.
Kadın yazarlara karşı her zaman tartışılmaz bir önyargı vardır bütün dünyada. Kadının eksikliklerinde, duygusallığından, gereksiz ayrıntılara takılmasından yakınılır. Bütün bu noksanlıklar Şiir Erkök Yılmaz’ın hamarat zihniyle tadından yenmez öykülere dönüşmüş. Kadını anlatan erkek veya erkeği anlatan kadın yazar birçok yerde sıkıntı yaşar; lâkin Yılmaz’da bu gibi aksamalar görünmüyor. Delikanlı öyküsündeki dolmuş şoförü tam da erkektir. Hiçbir efemine yanı yoktur. Bu mühim bir maharet. Zira yazarlar genellikle hemcinslerini anlatmaktan keyif duyar ve karşı cins uzak ve zor gelir.
Şiir Erkök Yılmaz öyküsü aynı zamanda sinematografik bakış açısıyla kaleme alınmış. Diyaloglar ve sahneler zihinde hareketleniyor. Bir Ölünün Ardından isimli öyküdeki ara sesler, arka fona yazılmış cümleler hem öykü tekniği açısından hem okur perspektifinden hiperaktif bir sürecin işlemesine vesile oluyor. Hep Aynı Çukurda, Oyun, El/1/2… gibi öyküler de yine Yılmaz’ın ‘kurgu’ ekseninde denediği yeni bir hikâye yazımı. Bir nevi sinema-öykü okuyoruz.  
İç konuşmalar ya da kendi kendine söylenmeler öykülerde başarıyla kullanılmış. Düşündüğümüzde her an kendi kendimizle konuşma halindeyizdir; fakat bunu yazıya dökmek pek de kolay değildir. Ses kaydımızı duyduğumuzda nasıl kulağımıza yabancı geliyorsa, kendimizle gerçekleştirdiğimiz söylenceler de kâğıda geçince başkasının çocuğuymuş izlenimi verir. Bu yadırgamayla baş edip öykü yazmak zor iş oysa gerek.
İroni ve alay yazarın akademik kafasıyla yerli yerinde yapılmış. Hiçbir abartı ve sahtelik yok. Yurdum insanını iyi gözlemiş Şiir Erkök Yılmaz. Halen üniversitede ders veren yazar, öykülerinde hocalık taslamıyor. Mahallemizden bir komşu gibi akşama kadar şahit olduğu olayları anlatıyor, büyük keyifle.
70li yıllarda öykü yazan Tomris Uyar, Rasim Özdenören, Bilge Karasu, Ferit Edgü gibi yazarlara göre Füruzan’ın öykü anlayışına daha yakın; anlaşılır, vehimlerden uzak, daha güneşli bir dili var.
Şiir Erkök Yılmaz’la daha tanışmamış okurlar için Eşekarısı (Toplu Öyküler) iyi bir fırsat. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder