Birlikte bakalım.
Sarının ve dolayısıyla
sıcaklığın yoğun olduğu bir görüntü. Bir oda ve bir adam, uzatmış ayaklarını
uyukluyor. Bir müzik başlıyor adam bundan habersiz. İnce bir santur sesi
duyuyoruz, pesten başlayan bir nota silsilesi. Türk müziğini andırıyor
santurdan kulağımıza gelen. San-ta-ra-la-la-san-tu-ra-la-la… Oda on beş metrekare, kapıdan odaya bakıyoruz
ve kapının hemen karşısında ucuzca bir kaldıraçyatta adam yatıyor. Kapıdan
baktığımızda netlik adamda ama flu birçok nesne var. Mesela sağ tarafta bir
komodinin üzerinde vücuda sonradan konulmuş bir baş gibi tüplü televizyon ve
odanın ortasında birçok irili ufaklı yiyecek içeceğin bulunduğu orta sehpa.
Sehpanın sağında yani televizyonun daha ötesinde tekli koltuk, onun tam
karşısında duvara dayalı bir masa iki sandalyeyle birlikte.
Adama yakınlaşıyoruz. Renklerimiz
yine sarısıcak. Orta sehpanın üzerinden bakıyoruz bu sefer adama. Silik bir
yüzü var adamın, sakalları ve bıyığı yok köselikten. Saçları, kıvırcık ve kısa.
Kahverengilikten ve güneşten rengi atmış bir nesne gibi saçları. Ermeni bir
burnu var ve ince hissiz dudakları. Gırtlağındaki elma her günaha yorulabilir. Çatlak
dudaklarının arasından ağızının suyu akıyor yastığına doğru. Müzik biraz
tizleşiyor ve sin-ti-ri-li-li sen-tö-rü-lü-lü…
Sehpanın üzerin adamın
ağzına doğru yavaş bir hareketle ilerliyoruz. Santurun sesine adamın mırıltısı
eşlik ediyor. Yazın tozlu güneşi odada, adamın etrafında uçuşuyor. Adam net bir
şeyler söylemiyor. Dudaklarındaki ıslaklık içinden, söz içinden, ses içinden.
Ağzından yukarıya doğru çıkınca gözkapaklarının altında gözlerinin bir oyana
bir bu yana hareket ettiğini görüyoruz. Bu hareketliliğe dâhil oluyoruz. İyice
yaklaştığımız gözlerinden düşe düşüyoruz.
Renk değişiyor, sarı
grileşiyor ve santur ritmini hızlandırıyor. Yine kapıdan hareket ediyoruz ve biraz
önceki odada adamın yattığı yerde bir beşik, beşiğin etrafında bir cibinlik içerisinde
kıpırdaşan bir şey. Cibinliğe ve içeriye doğru giriyoruz. Adamın kafası bir
çocuk vücudunda bulunuyor. Hem komik hem korkutucu bu görüntüye ulaşırken
santurdan bir kahkaha sesi çıkıyor. Adam parmağını emiyor ve bize doğru bakıp
gülümsüyor. Bir el uzanıyor adam doğru baktığımız yönden ve emdiği parmağına
vuruyor. Ele vuran sesleniyor (ne kadın ne erkek sesi, santurun sesine daha çok
benziyor): “Kaç yaşına geldin hâlâ parmak emiyorsun. Hayvan gibi şeyapıyosun ya.”
Aldığı darbeyle rüyadan
gerçek zamana, sarıya dönüyoruz ve santur pes tona düşüyor. Adamı boylu boyunca
görüyoruz. Gözlerini korkuyla açan adam uyandığı dünyayı algılamaya çalışırken
yine sahibi görünmeyen bir el adamın omzunda bir tokat olup patlatıyor ve elin
sahibi sesleniyor (yine santur sesi gibi): “Kaç saattir yatıyorsun, köpek gibi
uyuyorsun, orucu uykuya tutturuyorsun.” Adam iki dünya arasında gidip gelirken
ve aldığı darbeden dolayı çok sinirleniyor. Santurun tize çıkmasıyla beraber adama
iyice yaklaşıyoruz ve adam ağzından tükürükler saçarak konuşuyor: “Hayvan gibi
şeyapıyosunuz, bir rahat bırakmıyorsunuz, öğleni kıldım ikindiye çok var daha.”
3/3