19 Temmuz 2015 Pazar

KÖPEK GİBİ UYUYORUZ




Birlikte bakalım.

Sarının ve dolayısıyla sıcaklığın yoğun olduğu bir görüntü. Bir oda ve bir adam, uzatmış ayaklarını uyukluyor. Bir müzik başlıyor adam bundan habersiz. İnce bir santur sesi duyuyoruz, pesten başlayan bir nota silsilesi. Türk müziğini andırıyor santurdan kulağımıza gelen. San-ta-ra-la-la-san-tu-ra-la-la…  Oda on beş metrekare, kapıdan odaya bakıyoruz ve kapının hemen karşısında ucuzca bir kaldıraçyatta adam yatıyor. Kapıdan baktığımızda netlik adamda ama flu birçok nesne var. Mesela sağ tarafta bir komodinin üzerinde vücuda sonradan konulmuş bir baş gibi tüplü televizyon ve odanın ortasında birçok irili ufaklı yiyecek içeceğin bulunduğu orta sehpa. Sehpanın sağında yani televizyonun daha ötesinde tekli koltuk, onun tam karşısında duvara dayalı bir masa iki sandalyeyle birlikte.

Adama yakınlaşıyoruz. Renklerimiz yine sarısıcak. Orta sehpanın üzerinden bakıyoruz bu sefer adama. Silik bir yüzü var adamın, sakalları ve bıyığı yok köselikten. Saçları, kıvırcık ve kısa. Kahverengilikten ve güneşten rengi atmış bir nesne gibi saçları. Ermeni bir burnu var ve ince hissiz dudakları. Gırtlağındaki elma her günaha yorulabilir. Çatlak dudaklarının arasından ağızının suyu akıyor yastığına doğru. Müzik biraz tizleşiyor ve sin-ti-ri-li-li sen-tö-rü-lü-lü…

Sehpanın üzerin adamın ağzına doğru yavaş bir hareketle ilerliyoruz. Santurun sesine adamın mırıltısı eşlik ediyor. Yazın tozlu güneşi odada, adamın etrafında uçuşuyor. Adam net bir şeyler söylemiyor. Dudaklarındaki ıslaklık içinden, söz içinden, ses içinden. Ağzından yukarıya doğru çıkınca gözkapaklarının altında gözlerinin bir oyana bir bu yana hareket ettiğini görüyoruz. Bu hareketliliğe dâhil oluyoruz. İyice yaklaştığımız gözlerinden düşe düşüyoruz.

Renk değişiyor, sarı grileşiyor ve santur ritmini hızlandırıyor. Yine kapıdan hareket ediyoruz ve biraz önceki odada adamın yattığı yerde bir beşik, beşiğin etrafında bir cibinlik içerisinde kıpırdaşan bir şey. Cibinliğe ve içeriye doğru giriyoruz. Adamın kafası bir çocuk vücudunda bulunuyor. Hem komik hem korkutucu bu görüntüye ulaşırken santurdan bir kahkaha sesi çıkıyor. Adam parmağını emiyor ve bize doğru bakıp gülümsüyor. Bir el uzanıyor adam doğru baktığımız yönden ve emdiği parmağına vuruyor. Ele vuran sesleniyor (ne kadın ne erkek sesi, santurun sesine daha çok benziyor): “Kaç yaşına geldin hâlâ parmak emiyorsun. Hayvan gibi şeyapıyosun ya.”

Aldığı darbeyle rüyadan gerçek zamana, sarıya dönüyoruz ve santur pes tona düşüyor. Adamı boylu boyunca görüyoruz. Gözlerini korkuyla açan adam uyandığı dünyayı algılamaya çalışırken yine sahibi görünmeyen bir el adamın omzunda bir tokat olup patlatıyor ve elin sahibi sesleniyor (yine santur sesi gibi): “Kaç saattir yatıyorsun, köpek gibi uyuyorsun, orucu uykuya tutturuyorsun.” Adam iki dünya arasında gidip gelirken ve aldığı darbeden dolayı çok sinirleniyor. Santurun tize çıkmasıyla beraber adama iyice yaklaşıyoruz ve adam ağzından tükürükler saçarak konuşuyor: “Hayvan gibi şeyapıyosunuz, bir rahat bırakmıyorsunuz, öğleni kıldım ikindiye çok var daha.” 



3/3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder